Ana Sayfa Forum Anketler Rock Kulübü Multimedya Siteni Paylaş Chat-Hane İletişim

   
  AnI YaSa
  Beyaz Show
 


Beyaz atlı şovmen

Beyaz atlı şovmen
Beyaz'a bu fotoğrafı çektirirken aklından nelerin geçtiğini sormak isterdik. Artık bir dahaki sefere...
Ekranlarda tam 10 yılı dolduran Beyazıt Öztürk, dönüp de geçmişe bakınca 'İyi ki buradayım,' diyor, çok ünlü olmasına rağmen hepimiz gibi annesiyle uğraşıyor, bir de 'Honduras'ta inecek var' gibi enteresan deyişler buluyor

31/12/2005 (2987 defa okundu)

HAKAN GÜLSEVEN (E-mektup | Arşivi)

'Sapıtmadım, mutluyum...'
Beyazıt Öztürk, hani 'Milattan Sonra' gibi yaşanan, 'Cem Özer'den Sonra'ki 'talk show' çağının kuşkusuz en önde gelen isimlerinden biri. Radyoyla başlayan macerası ekrana taşınalı tam 10 sene olmuş. Malumunuz, bu kulvarda reyting almak üzere, gıcıklığı, asabiyeti, küstahlıkla karışık bir muzipliği sermaye yapan isimler oldu; 'Beyaz' ise ölçüyü hiç kaçırmadı, sınırları aşmadı, fena durumları bile sempatiye vurup atlattı. Hani tam 10 yıldır gözümüzün önünde ama ekranda bir kere olsun çileden çıkmadı, ipin ucunu kaçırmadı. Bu kadar kontrol profesyonellik midir, bir çeşit rahatsızlık mıdır, artık orasını siz değerli okurlara bırakıyorum...
Bu arada, seneler nasıl da geçiveriyor, değil mi? Beyaz'ın kendisi de inanamıyor. "10 senenin nasıl geçtiğini anlayamadım bile. Bazen izleyicilere söylüyorum, 'O kadar oldu mu?' diye tepki alıyorum. Zaman ne çok çabuk geçmiş..."
Orta halli, hatta yoksul sayılabilecek bir ailenin sempatik çocuğu gözümüzün önünde parlaya parlaya bir yıldız haline gelince, herkes ister istemez '10 yıl önce, 10 yıl sonra' durumlarını merak ediyor. Geçenlerde katıldığı bir programda, yüklü miktarda para kazandığı ilk anlaşmayı ve vazgeçerler de, elinden parayı alırlar kaygısıyla nasıl koştura koştura bir ev almaya çalıştığını anlatmıştı ya, hani 'Ben olsam' diye kendini Beyaz'ın yerine koyan pek çok kişi açısından oldukça anlaşılır ve samimi bir şeydi bu. Aslında Beyaz, '10 yıl önce, 10 yıl sonra' muhasebesini yaparken, 'yoksul delikanlının zenginleşmesi'ni arabesk bir öyküye dönüştürmüyor; galiba onun en önemli kriteri 'sapıtmamış' olmak:
"Geldiğim yer öyle bir yer ki, milyarlar da kazansam hep bir kaygı oluyor gelecekle ilgili. Elinden parayı alacaklarmış gibi sanki. Yani bu doğru. Genel bir muhasebe yapacak olursam, hayatımdaki değişiklik, maddi açıdan iyi bir değişiklik oldu. Manevi açıdan, bugüne kadar ciddi bir hata yapmadan gelmiş olmam, yani abuk sabuk işlere girmemiş olmam, vergi kaçakçılığıdır, uyuşturucudur, ahlaki çöküntüdür, bu tür işlerin içinde yer almamam bence olumlu. Bunun dışında, 10 yıl önceki hayatımdan tabii ki özlediğim çok şey oluyor. O hayat devam etseydi, bugün ne yaşardım, merak ediyorum. Tanınmadan gezmek, tatil yapmak, kız arkadaşımla yemek yemek hoşuma giderdi. Ama artık bunlar gerçekçi değil; hayatını bunları özleyerek geçiremezsin. Tanınmamış olsaydım, belki de bugünkü durumumda olmanın nasıl bir şey olduğunu merak edecektim. Bunu elde etmek daha zor olduğu için, elde etmiş olmaktan dolayı çok keyif alıyorum. Sıkıntılarımı da bir yandan şöyle örtüyorum; 37 yaşıma geldim, en iyi dönemlerimden birine girdim, olgunluk benim hoşuma gidiyor. Daha detaylı düşünmek, hayatı biraz daha sorgulamak, dinlediğim müziklerde bir değişiklik, keyiflerde bir dinginlik..."

Magazin âlemiyle başı dertte
'Keyiflerde dinginlik' diyor ama, hani pek çok kişiye de 'dışarıdan bakınca' bir keyif, bir muhabbet deryasındaymış gibi geliyor. Söyleşiye gitmeden evvel şöyle bir baktık, yine hanımlarla 'yakalanmış'. Hayır, gözümüz yok ama hep böyle magazincilerle köşe kapmaca oynayarak hayat geçer mi? Tahmin edebileceğiniz üzere, Beyaz da bu işlerden bayağı dertli:
"Artık magazinciler için ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Son olarak, 'Yakalandı' diye yazdıkları olayda yanımdakiler, çok sevdiğim ve nikah şahitliğini yaptığım Aykut adında bir arkadaşım, onun hanımı, Cem Davran ve eşiydi. Bunu söylediğim halde, 'Cem Davran ve Beyaz iki kızla beraberdi,' diye yazdılar. Bu bence şerefle ilgili bir mesele. Çok üzüldüm. Bile bile yani. Neden böyle yaptıklarını ise hakikaten çözemiyorum."
'Show dünyası' işte... Mantık aramamak lazım. Öte yandan, bu dünya hakikaten büyük bir endüstri haline geldi. Beyazıt Öztürk'ün programı da, 10 yıldır fabrika misali çalışıyor. Aslında buna bir aile şirketi diyebiliriz. Beyaz da onaylıyor bunu, "Evet bir aile şirketi gibi olduk. Bizde insanlar bir şeyler kazanmaya başladıkça hep birilerinin kendilerini yiyeceğini düşünür ve aileyi etraflarına toplamaya başlar. Ben de bütün işleri ağabeyime ve ağabeyimin hanımına devrettim," diyor. 'Çok kazık yediniz mi?' diye sormak geldi içimden, sordum haliyle. "E oldu tabii, zamanında çok kazık yedim. Organizatörlerden, menajerlerden, carttan, curttan. Abim bana ilaç gibi geldi yani." Özel kazıklarmış yedikleri, öyle herkese anlatılmazmış, üstelemedim...
Peki o kimseye kazık attı mı? "Ne yazık ki, kazık atabilecek düzeye henüz gelemedik, işimiz, gücümüzden, etrafa kazık atabilecek boşluk bulamadık," diyor. Aslında sorunun adresi doğru değil, insan kazık atsa da 'Attım' der mi hiç? Bu soruyu Beyaz'a değil, 10 yıldır beraber çalıştığı ekibe sormak lazım. Onlar, Beyaz Show'a katılacak konuklar için soruları çıkarıyor, program içinde aksiyonları hazırlıyor, işin mutfağında ne varsa hallediyor. Bu ayrı bir araştırma konusu...

(Sülalem faytoncudur'
'Show dünyası'nı bir kenara bırakırsak, Beyazıt Öztürk'te bir gönül adamı olma temayülü olduğunu söyleyebiliriz. Programın yönetmeniyle ortak bir Anadol otomobil almışlar, taa Samsun'dan bulup getirmişler, içini bir güzel yaptırmışlar. Kanal D komşu binada olduğu için bazen görüyorum, içim gidiyor. Beyaz'ın nostaljik bir durumu var, "Ben 60'ların, 70'lerin adamıyım, bugüne pek adapte olamadığım için, bugünle ilgili şeyler beni pek bağlamıyor. İnternet, teknoloji, bütün bunlara çok uzağım. Bana geçmişle ilgili bir şeyler söyle, bunu yaşa de, yaşayayım. Fayton seven bir insanım ben mesela. Ne kadar güzel bir şeydir fayton. Eskişehir'de anne tarafından bütün sülale faytoncudur mesela. Çok kullandım fayton. Bugün de Büyükada'ya falan gittiğimizde dizginleri isterim arkadaşlardan..."
Faytondan haz alan adam, atlarla kesin alakadardır. Bu yaz Ömerli tarafında ikamet eden İngiliz tayı Majestik'e epey şeker yedirmiş bir kimse olaraktan, bir yoklama çektim. Meğer Beyazıt Öztürk bizim manej dünyasını aşmış, Zekeriyaköy'den Demirciköy'e ormanda 'hücum dörtnal' olayına giriyormuş. Yani anlayacağınız, o kadar zaman, bir türlü at sahibi olamayan Beyaz Atlı Prens tiplemesini oynayarak bizimle hakikaten kafa yapıyormuş, gerçek hayatta Arap'tan inip İngiliz'e biniyormuş!..
(Güzergâhı verdik ama ormanda Beyaz Atlı Prens'i beklemek isteyen prenses adaylarının oralarda dolaşması halinde mesuliyet kabul etmiyoruz!)

Beyaz'ın 'en'leri
# En güldüğü hadise, İzzet Yıldızhan'a yaptıkları kamera şakasıymış. Olay şu: Canlı yayın başlamadan evvel, kuliste İzzet Yıldızhan'la bir anlaşma yapmışlar. "İzzet, programda ben sana sinirlendiğin bir şey söyleyeceğim, 'Mahsun'a benziyorsun,' diyeceğim. Sen de bana bu kaseti ver, 'Hazırlıklı geldim, sen de bu kasetteki adama benziyorsun,' de," diye planı kurmuşlar. Tabii bu arada, bütün görüşme gizli kameraya alınmış. Aynen hadise gerçekleşmiş. Beyaz, Yıldızhan'a "Mahsun'a benziyorsun," deyince, Yıldızhan, "Çok sinirlendim şimdi," diye kükremiş. Beyazıt Öztürk, durum için, "Çok büyük oynadı yani," diyor. Yıldızhan kaseti çıkarmış, kasette, "Sen de buna benziyorsun!" falan var, hep beraber izlemişler, işte Beyaz'a benzeyen bir adam var. "Sen mi buldun bu kaseti İzzet? Ben vermedim mi sana bunu programdan önce?" İzzet Yıldızhan çok kararlı, yemin billah ediyor, "Sen vermedin, ben buldum!" dünyasına giriyor. Gizli kamera görüntüleri ortaya çıkıyor. Beyaz, "Pis bir tuzaktı anlayacağın," diyor...
# En ciddi sıkıntıyı, Beyaz Show'un ilk zamanlarında, Savaş Ay'ın katıldığı programda yaşamış. Savaş Ay, gelen bir telefona sinirlenip, programı terk etmiş.
# En önem verdiği program, Bülent Ortaçgil'in geldiği program. "Hayatımın adamlarından biridir; müziği de öyledir. Bir de Neşet Ertaş, bu iki program, en keyifli, en hisli programlardır benim için," diyor. Yeri gelmişken, Beyazıt Öztürk'ün sunduğu türkü yarışması, yani Bu Toprağın Türküsü üzerine de konuştuk. Mevzu açılınca, biraz yüzü ekşiyor, bu programdan çok umutluymuş, reyting kurbanı olduğunu düşünüyor...
# 10. yıl değişik bir yıl. Beyaz programında yenilikler düşünüyormuş: "İlk bir buçuk saat günün popüler olan konuklarını alacağız. Sonraki kalan bölümde bugüne kadar nostalji yapıyorduk, bundan sonra ekranlarda çok göremediğimiz isimleri konuk etmek istiyoruz. Mesela bir Ayten Alpman özel gecesi... Ümit Tokcan-Tuğrul Şan bir araya gelsin istiyoruz. Özel geceler yapmak niyetindeyiz... Sonra, Taksim'e kamera koyduk, o kameralara insanlar içini dökecek. Yeni bir internet sitesi planlıyoruz. Bir parti yapacağız, 10. Yıl Partisi... Çocuğa yaş günü yapacağız bir nevi. Bu yıl yeni tiplemelerimiz var. Egeli bir guru tiplemesi yapmayı planlıyoruz. Bir de araba tanıtımı yapan ama esasen araba hırsızı olan bir arkadaşı oynayacağım..."

'Lumpur lumpur...'
Beyaz yeni bir iş başlattı. 'Bana şöyle de!' diyor, devamında ülke ya da kent isimlerinden yola çıkarak acayip bir laf ediyor. Saçma bir iş diyebilirsiniz ama bizim hoşumuza gitti, hatta Beyaz'a telifsiz bir tane hediye ettik:
- Bu aralar kilo mu aldın?
- Ya sorma çok şişmanladım, her tarafım kuala lumpur lumpur.
Beyaz hemen karşılık verdi: "Sen kalabalıktan bana el salla, ben seni görürüm de bana," dedi, aynen tekrarladım, "Ooo, o kadar kalabalığın içinde işim yok da sana el salvador!" dedi...
Sonra, "Peki, 'İnecek var mı?' de bana," dedi, "Honduras'ta inecek var!" diye cevap verdi...
Eh kendimi tutamıyorum, hepinize, "Baba nereye böyle ya?" diye soruyorum, "Adisababa!" cevabını veriyorum, olayı bitiriyorum...

Annem annem...
'Anne' denen mevhum acayip bir şey. Beyazıt Öztürk'ün annesi de, bizimki gibi bir anne işte. Beyaz bodyguard tiplemesi yapıyor, annesi, "Aman evladım, o çocuğa dikkat et!" diyor. Beyaz Show yayınlanırken, durmadan dışarı bakıyor, hangi evlerin ışıkları yanıyor, kaç evin ışığı söndü diye. Beyazıt Öztürk'le ilgili bütün haberleri kesip, başucuna koyuyor. Evlilik mevzuuyla ilgili haberleri de kesiyor, vatandaşın başına gelen kötü işlerle ilgili haberleri kesiyor, yine başucuna koyuyor, 'Aman dikkat!' mesajı veriyor... Geçenlerde annesi, ağabeyi, ağabeyinin eşi Londra'ya gitmiş, Buckingham Sarayı civarında dolaşırlarken, abisi, "Leydi Diana bu yollarda yürüyordu," gibisinden tanıtım olaylarına girmiş, pek çok farklı tepki verilebilecekken, "Kızcağız çok çekti be..." diye iç geçirmiş. Gün yüzü görmemiş gelin durumu...
Hani anne mevzuuna girince işler hep değişir ya, bir hatıra daha geliyor Beyaz'ın gözünün önüne: "Küçükken pazar günleri evde otururduk, annem, babam... Annem dışarı çıkalım isterdi, babam yorgun tabii, 'Otur hanım,' derdi. TRT 1'de Wimbledon turnuvası gösterilirdi, izlerdik. Annem, 'Bak millet nerelere gidiyor,' derdi. Ne yani, Wimbledon'a mı gideceksin? Örneğe bak!.."




bu benmiyim diyo









Beyazit Ozturk


    
Türk şovmen, talk-show programı sunucusu, komedyen, aktör, radyo programcısı. Üniversite yıllarında heves ettiği radyo programı sunuculuğundan, modern kültürün yeni eğlence stillerinden biri haline gelen stand-upçılığa ve oradan televizyon ekranlarına sıçrayan ilginç bir kariyere sahip olan Öztürk; ironik bir biçimde "r" harfini telaffuz edememesine rağmen program sunuculuğu yapmış ve beklenilenin aksine oldukça büyük ilgi görmüştür. Eğlence ve komedi unsurlarına ağırlıklı olarak yer verdiği talk-showunu yıllardır sürdürmekte ve popüler kültürün bir parçası olmasına rağmen, değişmeyen çizgisiyle Türk halkından büyük beğeni toplamaktadır. Sahne ve televizyon hayatının başlangıcından beri "Beyaz" takma adını kullanmaktadır.

Beyazıt Öztük, 12 Mart 1969 yılında Boluda, memur bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Babasının polis olması nedeniyle, ilk ve orta öğrenimini Anadolunun farklı illerinde tamamladı. O zamanlar iki aşamalı olarak yapılan üniversite giriş sınavının ilk aşamasını geçip ikincisini kazanamayınca, resim yeteneğini değerlendirebileceği düşüncesiyle güzel sanatlara yöneldi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesinin Seramik-Heykel bölümünü kazandı. Aynı zamanda lisanlı basketbolcu olan Öztürk, üniversite eğitimini sürdürürken, bir yandan da radyo programcılığıyla ilgilenmeye başladı. Özel televizyon kanallarının ve radyoların sayısının hızla arttığı bir dönemde, ev arkadaşıyla birlikte Eskişehir radyolarında çalışmaya başladı. Ancak "r" harfini telaffuz edememesi nedeniyle, sunuculuk isteği reddedildi ve sadece program hazırlamakla yetindi. Yine de kuralları aşarak sesini dinleyicilere ulaştıran Öztürk, farklı ve esprili tarzıyla beğeni topladı. Sonrasında, ev arkadaşının kurduğu "Genç Radyo"da program sunmaya devam etti ve arkadaşlarıyla birlikte, siyasi içerikli bir mizah dergisi olan "Gına"yı çıkarmaya başladı. "Beyaz" takma adını ilk defa bu dergi için çizdiği karikatürlerin altında kullandı. Eskişehirde geçirdiği bu dönemde, iki heykel, iki seramik, bir karikatür sergisi açan Öztürk, son olarak da bir karma seramik sergisine katıldı.

Ömer Karacanın kurduğu Radyo Klastan gelen teklif üzerine, amatör radyocunun yolu İstanbula düştü. Burada, "Gece Tavuğu" adlı bir programıyla profesyonel yayıncılığa başladı ve geniş bir dinleyici kitlesi oluşturdu. Yine Karacan tarafından, 1995te kurulan Number One TVye geçen Öztürkün yıldızı burada parladı. Webcam aracılığıyla stüdyodan, "Beyaz" adıyla canlı yayın yapmaya başladı. Programında yüzünün görünmediği, karanlık bir silüetten izleyiciye seslendi ve büyük ilgi gördü. 90lı yılların ortalarında, kariyerinde radyoculukla başlayan bu süreç, televizyon programları ve stand-up şovlarıyla devam etti.

Number One TVde geçirdiği uzunca bir zamandan sonra, başka bir televizyon programı için Kanal 6ya geçti. Ancak, Beyazıt Öztürkün adının ülke çapında bilinir hale gelmesinin nedeni olan asıl program, -günümüzde de halen yayınlanmakta olan- "Beyaz Show"dur. Bir "talk-show" niteliğinde olan programın ilk konukları, Hande Ataizi ve Yılmaz Erdoğandı. Beyaz Show, komedi ve eğlence unsurlarını da içermesiyle Türk halkı tarafından büyük beğeniyle karşılandı. İlk olarak Kanal Dde yayınlandıktan sonra Star TVde ekranlara gelmeye başladı. Televizyon çalışmalarının yanı sıra 1999 yılında, "Gemilerde Talim Var" adlı bir de türkü albümü çıkardı. Öztürk, birçok televizyon kanalında farklı programlar da sundu. TRTde 5+1 Şans Topu ve Kanal Dde "Aileler Yarışıyor" adlı yarışma programının sunuculuğunu yaptı. Bu arada ilk göz ağrısı olan radyoculuktan vazgeçmeyerek, Best FM ve Radyo Dde program yapmaya devam etti.

1997 yılında, yapımcılığını Atıf Yılmazın üstlendiği, Haluk Bilginer ve Türkan Şorayın başrolünü paylaştığı "Nihavend Mucize" adlı filmde oynayarak, sinema sektöründe de yer almaya başladı. 2002de Kanal Dde yayınlanan "Biz Size Aşık Olduk" adlı dizide Cem rolüyle ve 2004te yine aynı kanalın "Karım ve Annem" dizisinde Levent rolüyle ekranlarda karşımıza çıktı. Birçok reklam ve müzik klibinde oynamasının yanında, Aktüel dergisinde, "Kardan Adam" adını verdiği bir köşe için makaleler yazmaya başladı.

2005 yılında, "O Şimdi Mahkum" adlı filmdeki rolünün ardından, yine aynı yıl, Haluk Bilginerle birlikte "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?" filminde, tam anlamıyla oyunculuk yeteneğini sergileme fırsatı buldu. Bu filmdeki performansıyla, Sadri Alışık adına düzenlenen sinema ödüllerinde, "En İyi Erkek Oyuncu" dalında ödüle layık görüldü. 2006 yılında Öztürk, NTVde, Kadir Çöpdemir ile birlikte "Biri Bana Anlatsın" adlı sohbet programını hazırlayıp sunmaya başladı.

2006 yılında bir anjiyo ameliyatı geçiren Beyazıt Öztürk, 13. yılını dolduran "Beyaz Show" ile "Biri Bana Anlatsın" programlarını halen sunmaya devam ediyor. Şov programının bünyesinde, youtube muadili bir yapım olan, "pikniktube" adlı bir internet sitesini de yü
rütüyor

 
  Bugün 149793 ziyaretçi (458520 klik) kişi burdaydı!
https://img.webme.com/pic/s/success4you/red.gif
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol